16 Mayıs 2012 Çarşamba

Çığın yavaşlatılmış çekimi


By on 09:03:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 16 Mayıs 2012

İzlandalı alternatif rock grubu Sigur Ros, bu hafta altıncı stüdyo albümünü yayımlıyor. Müzik dünyasında merakla beklenen albüm, 17 Mayıs’ta tüm dünyada, Japonya'dan başlayarak gün doğumu gerçekleşmeden önce her ülkede sırayla 1'er saat internet üzerinden dinlenebilecek. Grubun davulcusu Orri Páll Dýrason, albüm hakkındaki sorularımı yanıtladı.

Dört yıllık bir aradan sonra yine çok güzel bir albümle geri döndünüz. Fakat kayıt sürecinin çok rahat geçmediğini basçı Georg’un açıklamalarından anladık. Bir aşamada odak noktanızı kaybedip vazgeçtiğinizi ama sonra birden yeniden devam ettiğinizi söyledi. Kayıt sırasında neler oldu?

Biz bu albümü 2008-2009’da yapmaya başladık, sonra turne gündeme geldi. Hatta bazı şarkılar daha da eski. Londra’da kaydettiğimiz bölümler oldu. Turu bitirdikten sonra aklımızda bazı fikirler vardı ve onlar üzerinde çalışmak üzere buluştuk. Eski kayıtları dinlediğimizde değişiklikler yapmaya karar verdik. Sonra araya başka işler girdi. Ara verip eski materyalleri tekrar dinlediğimizde menajerimiz onları yayınlamayı önerdi. Sürekli bir değişim vardı ama aslında böylelikle istediğimizi bulma yolunda gelişme de kaydediyorduk.

En çok merak ettiğim konu şarkı yazım süreciniz. Sigur Ros’un dört üyesi stüdyoda bir araya gelince neler oluyor? Şarkılar nasıl ortaya çıkıyor?

Grupta kimse tek başına şarkı yazmıyor. Stüdyoya birlikte giriyoruz ve birisi bir gitar rifi ya da bir fikir ortaya atıyor, sonra onun üzerinde çalışıyoruz. Eğer meydana gelen şey hoşumuza giderse, tekrar çalıyoruz, gitmezse o fikri bir kenara bırakıp devam ediyoruz. Belli bir yolu yok; daha çok kendiliğinden gelişen bir süreç yaşanıyor. Belli bir yönlendirici olmadan, rastlantısal bir şekilde birbirimizle etkileşim içinde buluyoruz yolumuzu.

Şarkıları 3.5-4 dakikalık bir forma sokmaya çalışmadığınıza göre, bir şarkının tamamlanıp tamamlanmadığına nasıl karar veriyorsunuz?

O stüdyodaki duruma göre şarkının içimize sinmesiyle ilgili. Bir yerde bir yanlışlık varsa o kulağımızı tırmalar; içimizden birisi mutlaka takılır oraya. Eğer şarkıyı çaldığımızda stüdyodaki herkes için tamamsa, belli olur. Sorun varsa, baştan alırız ya da üzerinde çalışmaya devam ederiz. Kayıt sırasındaki gelişmelere bağlı her şey.

Anladığım kadarıyla teknik bir yapılandırmayla değil, duygularınıza bağlı olarak gelişiyor şarkıların son hali.

Evet, tamamen duygularımızla hareket ediyoruz. Şarkı yaparken bizi sınırlandıran ya da yönlendiren teknik bir şekillenme yok. Günlük ruh halimiz çok belirleyici oluyor.

Öyleyse, bu albümün kaydı sırasında da kendiliğinden açılan bir yola girdiniz diyebilir miyiz?

Evet, diyebiliriz. Biz önceden yol belirlemeyiz; bir sonraki albümde ne yapacağımız hakkında hiç konuşmayız. Sadece müzik yapmak için bir araya gelir ve ne olduğuna bakarız. Bir resme başlayıp bitirmek gibi, bu albümü yapmak da uzun zaman aldı. Başladığımız noktadan uzaklaştığımız çok oldu. Ara verdik, hiçbir çalışma yapmadığımız dönem de oldu, sürekli değişerek bugüne geldi.

Jonsi, albümü “bir çığın yavaşlatılmış çekimi” diye tanımladı. Georg ise, “Eski bir manzara resmine bakmak gibi” dedi. Sizin albüm hakkında böyle özel bir tanımınız var mı?

Jonsi’nin tanımını seviyorum. Aynı zamanda biliyorsunuz albüme adını veren şarkı “Valtari”, İzlanda dilinde yol vb. yüzeyleri düzlemek için kullanılan silindirli, ağır araç anlamına geliyor. Albümün son şarkısından geliyor bu isim. O şarkıya bu ismi vermemizin nedeni o sırada stüdyo dışında gerçekten bir yol yapım çalışması olması ve bu aletin kullanılmasıydı. Aslında rastlantısal olarak seçildi bu isim ama sonradan da albüme çok uydu. O aletin zihnimizde canlandırdığı imaj etrafında gelişen bir atmosfer söz konusu. Ağır bir obje tarafından yavaşça ezilme geliyor akla...



“Valtari”, önceki albümlere göre sound olarak daha minimal ve elektronik sesler daha fazla. Sigur Ros, hiçbir zaman geleneksel bir rock grubu olmadı ama yeni albüm öncekilere göre genel beğeniye biraz daha uzak durmayı göze almış diye düşünüyorum ben.

Evet, kullandığımız tek akustik enstrüman piyano oldu. Gitar dahil diğer akustik enstrümanlar yok. Stüdyoda yeni aletlerle daha fazla deneysel sesler keşfetmeye çalıştık. Ortaya çıkan sonuçtan dolayı hepimiz çok memnunuz. Bir sonraki albümde yine değişiklikler olacaktır. Nerede duracağımızı önceden planlamadığımız için sound konusundaki değişiklikler bizim için de bir anlamda sürpriz oluyor. İşin zevkli yanı da bu. Bir önceki albüm daha hareketliydi, bu çok daha minimal ve ağır. Böyle yaparak herhangi bir şeyi başarmak ya da dengelemek istemedik; sadece kendiliğinden böyle bir sound çıktı.

Şarkı sözleri bu kez de İngilizce değil; büyük kısmı İzlanda dilinde ama bir kısmı da yine hiçbir dile ait değil. Bize sözlerin arkasındaki esin kaynaklarıyla ilgili verebileceğiniz ipucu var mı?

Sözler, çoğunlukla içinde bulunulan atmosferi anlatıyor. Örneğin Dauðalogn, henüz dünya uykudayken kırsal bir bölgede sabah çok erkenden uyandığınızda nasıl hissettiğinizle ilgili. Sessiz, huzurlu bir atmosferi dile getiriyor. Rembihnútur, umut ve teselliden bahsediyor. Sözler, daha çok insanın çeşitli durumlardaki duygularına odaklanıyor. Bazen birlikte yazdığımız da oluyor ama büyük kısmından Jonsi sorumlu. O nedenle onun bu konuda daha çok söyleyeceği şey olabilir.

Geçen yıl İzlanda’yı ziyaret ettim ve oradaki olağanüstü güzellikteki doğadan çok etkilendim. Artık Sigur Ros’un müziği ile İzlanda arasında kendi mantığıma göre daha net bir ilişki kurabiliyorum. Ama bunun ne kadar doğru bir çıkarsama olduğunu merak ediyorum. Size göre İzlanda’daki doğanın sizin ve tabii müziğinizin üzerindeki etkisi nasıl

İzlanda’da yapılacak en iyi şey sokakta gezmek değil, içerde sıcak evlerde kalıp enstrümanlarla oyalanmak. Çocukken de öyleydi, şimdi de öyle. Çünkü sokakta o soğuk havada durup müzik yapamazsınız. Plaja gidemezsiniz, gezemezsiniz. O nedenle de hepimiz evlerimizde oturup müzik yapmaya daha fazla zaman ayırdık.

Bu benim için çok şaşırtıcı. Çünkü İzlanda’daki doğanın duyguları yoğunlaştırıp coşturan bir özelliği var bana göre ve ben orada sokakta gezmekten müthiş mutluluk duymuştum...

Doğanın bilinçaltımızda başka etkilerinin olması elbette muhtemel ama bunlar tam olarak nedir bilmiyorum...

Türkiye’de çok sayıda hayranınız var ve hepsi sizi canlı dinlemek için sabırsızlanıyor. Yakın gelecekte İstanbul’da konser umudu var mı?

Aslında röportajdan önce biz de İstanbul hakkında konuşuyorduk. Ama bu yıl gelemiyoruz. Çünkü bu yıl için her şey planlandı. Latin Amerika ve Avustralya’ya gideceğiz. Avrupa’da sadece 3 konserimiz var. Gelecek yıl şubat ayında yine Avrupa’dayız. Umarım o dönemde Türkiye de olur.



http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=338222

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate